Diego.
Gerçek, öyle büyük ki, ne konuşmak ne uyumak ne dinlemek ne sevmek istiyorum.
Kendimi tuzağa düşmüş hissetmek, hiç kan korkusu olmadan, zamanın ve büyünün dışında,
senin kendi korkunun ve büyük ıstırabının içinde ve kalbinin atışında.
Tüm bu deliliği senden isteseydim, biliyorum sessizliğinde sadece karmaşa olurdu.
Bu saçmalıkta senden şiddet istiyorum ve sen, sen bana incelik veriyorsun, ışığını ve sıcaklığını. Seni resmetmek isterim, ama bu şaşkınlığım içerisinde, hiç renk yok çünkü çok renk var, büyük aşkımın somut hali.
Diego.
Hiçbir şey ellerinle kıyaslanamaz, hiçbir şey gözlerinin altın-yeşili gibi değil.
Vücudum günlerdir seninle dolu.
Sen gecenin aynasısın.
Şiddetli bir şimşek çakışı. Toprağın nemi.
Koltuk altlarının oyuğu benim sığınağım.
Parmaklarım kanına değiyor.
Tüm sevincim çiçek çeşmenden fışkıran hayatı hissetmek
ve sana ait tüm sinir yollarımı bununla doldurmak.
Diego’m...
Gecenin aynası.
Gözlerin tenimde yeşil kılıçlar.
Ellerimizin arasında dalgalar.
Tamamın seslerle dolu bir boşlukta – gölgede ve ışıkta.
Sana rengi yakalayan OKZOKROM dediler. Bana KROMOFOR – renk veren.
Sen sayıların tüm kombinasyonlarısın. Hayat.
Dileğim çizgileri şekilleri tonları hareketi anlamak.
Sen gerçekleştiriyorsun ve ben alıyorum.
Sözün boşlukta seyahat edip benim yıldızlarım olan hücrelerime ulaşıyor,
sonra senin hücrelerine gidiyor ki onlar da benim ışığım.
Okzokrom – Kromofor
Yıllardır vücutlarımızda hapis kalan susuzluktu bu.
Rüyalarımızın dudaklarından ayrı söyleyemediğimiz zincirli sözcükler.
Her şey vücudunun düzlüğünün yeşil mucizeleri etrafında dizilmişti.
Bedeninin üzerindeki dokunuşumu, derelerin fısıltılarını çiçeklerin kirpikleri karşıladı. Dudaklarının suyunda her çeşit meyve vardı, narın kanı, saf ananas ve
mammee elmasının ufukları.
Seni göğsüme bastırdım ve vücudunun mucizesi parmak uçlarımdan bütün bedenime işledi.
mammee elmasının ufukları.
Seni göğsüme bastırdım ve vücudunun mucizesi parmak uçlarımdan bütün bedenime işledi.
Meşe özünün kokusu, cevizin hatırası, kül ağacının yeşil nefesi.
Ufuk ve tarlalar, onları öpücüklerle takip ettim.
Sözlerin kayıtsızlığı kapalı gözlerimizin bakışlarını anlatmak için bir lisana dönüşecek.
Sen elle tutulamaz biçimde buradasın, odamın biçimine sıkıştırdığım bütün evren, sensin. Yokluğun saatlerin vuruşunu ve odamın ışığını titretiyor, aynadan nefesini duyuyorum.
Senden ellerime doğru bütün vücudunu okşuyorum, bir an seninleyim, bir an kendimle. Damarlarımdaki kan, kalbimden seninkine uzanan hava kanallarından akan mucize. Vücudumun düzlüğünün yemyeşil mucizesi seninkinde doğanın tamamına dönüşüyor.
Senden ellerime doğru bütün vücudunu okşuyorum, bir an seninleyim, bir an kendimle. Damarlarımdaki kan, kalbimden seninkine uzanan hava kanallarından akan mucize. Vücudumun düzlüğünün yemyeşil mucizesi seninkinde doğanın tamamına dönüşüyor.
Yuvarlak tepeleri parmak uçlarımla okşamak için hepsinin arasından uçuyorum,
ellerim gölgeli yarıklara dalıyor, nazik dalların kucaklamasına bırakıyorum kendimi,
yemyeşil ve serin.
Bütün dünyanın cinsiyetine giriyorum, sıcaklığı beni yakıyor
Bütün dünyanın cinsiyetine giriyorum, sıcaklığı beni yakıyor
ve vücudum yapraklarının tazeliğine dolanıyor.
Yaprakların buğusu yepyeni bir sevgilinin teri gibi.
Aşk, şefkat ya da ilgi değil bu, hayatın ta kendisi, benim hayatım, senin ellerinde,
göğüslerinde ve ayında gördüğüm, bulduğum şey.
Ağzımda senin dudaklarından kalan badem tadı var.
Dünyalarımız hiç dışarı çıkmadı.
Bir dağın içini ancak başka bir dağ bilebilir.
Bir dağın içini ancak başka bir dağ bilebilir.
Varlığın bir anlığına havada uçuşuyor,
sanki bütün varlığımı sabırsız bir sabahı bekleyişe mahkum eder gibi,
o an farkediyorum ki seninleyim.
O anda, bütün duyumların içinde, ellerim portakalların içine dalıyor
ve vücudum sanki senin kollarına sarılıymış gibi hissediyorum.
Dünyalara sessizce hayat verenim, en önemlisi yanılsama olmaması.
Gün doğumları, dost kırmızılar, büyük maviler, yaprak dolu eller,
gürültücü kuşlar, saçta parmaklar, güvercin yuvaları,
insanın mücadelesine dair ender bir kavrayış,
şarkının basitliği, kalbimdeki rüzgarın budalalığı ,antik Meksika’nın tatlı çikolatası, ağızdan gelen kanda kopan fırtına ,kasılma, alamet, kahkaha ve incinin saf dişten iğneleri, Temmuzun yedisinde bir hediye, istiyorum, alıyorum, şarkı söylüyorum, söyledim, bundan böyle bizim büyümüzün şarkısını söyleyeceğim – aşkımızı.
Frida Kahlo
0 yorum:
Yorum Gönder