''puslu bir sabah ayazını peşimden sürükleyerek gidiyorum.
yalnızlığımı köhne bir sandalın sahipsiz sürüklenişine bırakırken,
hüznüm ardından ağlıyordu
alışkanlığından vazgeçen bir tiryaki gibi sıkıp yumruklarımı,
arkama dönüp bakmadan gidiyorum..
sahibi olmadığım ama üzerime zorla giydirilen,
bir beden büyük bütün kaçışları ihtiyacı olanlara bırakacaktım,
vicdanım el vermedi
usulca soyundum
ve sahiplerine geri verilmek üzere bir kenara bıraktım hepsini,
gidiyorum..
umudum küçük bir kız çocuğu,
el sallayarak çağırıyor beni uzaklardan
ısrar etmeyeceksin kalmam için ama hani olur ya, yine de (pes) etme.
yapamadığım tek şeydi baharda kardelen yetiştirmek
sen onu istedin, mahcup oldu yüreğim,
gidiyorum..
oysa benim de hayallerim vardı;
dans edecektim yağmurda,
sonbahar’a vedaları değil gülüşleri yapıştıracaktım,
çiçekler alacaktım olur olmadık zamanlarda
fazla geldi çıplak elle çizdiğim resim tuvaline
konuşturma beni giderayak
çünkü ödünç aldım suskunluk adını verdiğin silahını,
gidiyorum..
eskiden olsa eteğimi çekiştirip beni kandırırdı içimdeki çocuk,
üzüleceğimi bile bile
gözlerine buzdan sarkıtları sen mi yerleştirdin..?
ki artık ağlayamıyor bile
onu bu kurak, duygusuz ve yeşili az topraklarda,
her şey iyi olacak gibi asılsız vaatlerle büyütüp,
hayata kazandırmam olanaksız
o çok sevdiğin korkularını,
her mevsime açık pencerenden içeriye bırakarak,
içimdeki her şeyden habersiz çocukluğumu yanıma alarak gidiyorum..
Adımlarımızın uyumsuz olduğunu neden hemen kabullenemedim diye kırılarak kendime,
gidiyorum..
şimdi notaları sahipsiz ve öksüz kalmış yarım bir şarkıdır sevmek
canımı daha fazla acıtamayacağını bilmek,
biraz olsun mutlu ediyor beni
sürüklenmiyorum dikkat et,
gidiyorum..
sessizce ve hiçbir şey yaşamamış gibi
bir süre sonra denize ulaşıp,
korunaklı seyir defterimin ilk sayfasına taze ve diri umutlar işleyeceğim
yüreğimi çıkartıp her şeyiyle masaya dökerken,
senden daha cesur olduğum için utanma sakın
bu cesaret,
çocukların masum dualarından çaldığım inatçı bir bekleyişti sadece
bana balonlar alabilecek kadar yürekli bir sevgiyi,
korkularıma rağmen başım dik karşılayacağıma dair söz vererek gidiyorum..
bir bedeni değil, bir yüreği özlediğin vakit,
umarım zamanın olur güneşin doğuşunu huzurla izlemek için
bana ait olan ve olmayan,
bütün soruları ve cevapları ardımda bırakarak gidiyorum..
az kullanılmış ve bayandan bir sevda bırakıyorum sana
yolun açık olsun..''
''Sus dilim, kanatma dudağı daha fazla, yaralanma. Kayıplar töreninden geçiyoruz,
alkışsız yürüyüşler ayağımızda. Şiir uzun yola çıktı, sevilen kırgın ve sessiz.
Bitirdim diyor, bizde nelerin başladığını bilmeden. Sus dilim, herkes
susarken konuşmak acıtıyor değerleri.
İşte bir şarkı daha yanaştı gözyaşına. Bir gece daha yalnız ve uykusuz. Bir
ayrılık daha kapıda, eli kolu dolu, güler yüzlü, duygusuz. Bir tek vedalar
seviyor bizi, çok seviyor hem de, terk etmiyor. Onlarla yaşamaya alıştığımız
için belki de. Bak işte, bir kadeh daha boşalıyor, devriliyor şişeler, anason
kokulu ve zil zurna umutsuz.
ah dilim! Ben sana seviyorum deme demiştim.
Gidelim ne olur, kalmayı beceremiyoruz işte. Nedendir bu ısrar ve inat. Kalk
gidelim, biz gitmeyi biliyoruz, çok güzel biliyoruz, en güzel biliyoruz. Yürü
gidelim, kalınca dağlanıyoruz, üstümüze yapışıyor bize ait olmayan
suskunluklar. Duyuyor musun dilim, davran gidelim. Kalmayı istesek de, tek
taraflı istekler doyurmuyor yüreği. Hadi diyorum sana, gidelim. Topla ucunda
biriken sevgileri, yalnızlığı, sarılmaları. Neyi bekliyorsun, herkes kal
diyemeyecek kadar meşgul, acelesi var öpüşmelerin. Seven affeder, diyorsun,
demek ki sevilmemişiz. Yürüsene dilim...
of dilim! Nereye gideceğiz?
Elde avuçta kalan sevgiyi şiirlere ayırdım. Hüznüm uyandırdı bu sabah, alnımdan
öptü. Demli bir yalnızlıkla karşıladım günü. Telefonuma baktım, ne mesaj ne de
cevapsız arama, süs eşyası olarak büfeye kaldırdım. Geceyi
benimle geçiren bir şarkının dudaklarına asıldım, kanattım. İçimde incinmiş bir
çocuk, boş gözlerle bakıyor etrafına. Hatasını kabullenen bir yürek daha kaç
zaman yaşayabilir sessizlik içinde? ..Ve hatalar insanlara mahsusken, çocuklar
neden cezalandırılır sadece sevgi bekleyen yüreklerin gözünde? ...
aman dilim! Bir daha hiç konuşmasan diyorum.
Şehir suskun ve mavi. Sokakların telaşı insanların yüzüne vurmuş. Ne çok insan
var, ne çok yalnızlık, ne çok yetişmeme korkusu, ne çok acı...Hiçbir şeye
inanmıyoruz artık. İnançları zedelenen ne çok insan var. En ufak bir hatada,
silip atıyoruz değer verdiklerimizi. Paylaşılan onca zaman ve sevgi bile
görünmez oluyor. Sevgi, artık tek başına birleştiremiyor ayrılan elleri.
Şehir...suskun ve mavi. Her şeye rağmen sevgiden korkma diyor. Şehirler acımızı
hisseder gibi kollamaya çalışıyor.
ay dilim! Acıyor.''
alkışsız yürüyüşler ayağımızda. Şiir uzun yola çıktı, sevilen kırgın ve sessiz.
Bitirdim diyor, bizde nelerin başladığını bilmeden. Sus dilim, herkes
susarken konuşmak acıtıyor değerleri.
İşte bir şarkı daha yanaştı gözyaşına. Bir gece daha yalnız ve uykusuz. Bir
ayrılık daha kapıda, eli kolu dolu, güler yüzlü, duygusuz. Bir tek vedalar
seviyor bizi, çok seviyor hem de, terk etmiyor. Onlarla yaşamaya alıştığımız
için belki de. Bak işte, bir kadeh daha boşalıyor, devriliyor şişeler, anason
kokulu ve zil zurna umutsuz.
ah dilim! Ben sana seviyorum deme demiştim.
Gidelim ne olur, kalmayı beceremiyoruz işte. Nedendir bu ısrar ve inat. Kalk
gidelim, biz gitmeyi biliyoruz, çok güzel biliyoruz, en güzel biliyoruz. Yürü
gidelim, kalınca dağlanıyoruz, üstümüze yapışıyor bize ait olmayan
suskunluklar. Duyuyor musun dilim, davran gidelim. Kalmayı istesek de, tek
taraflı istekler doyurmuyor yüreği. Hadi diyorum sana, gidelim. Topla ucunda
biriken sevgileri, yalnızlığı, sarılmaları. Neyi bekliyorsun, herkes kal
diyemeyecek kadar meşgul, acelesi var öpüşmelerin. Seven affeder, diyorsun,
demek ki sevilmemişiz. Yürüsene dilim...
of dilim! Nereye gideceğiz?
Elde avuçta kalan sevgiyi şiirlere ayırdım. Hüznüm uyandırdı bu sabah, alnımdan
öptü. Demli bir yalnızlıkla karşıladım günü. Telefonuma baktım, ne mesaj ne de
cevapsız arama, süs eşyası olarak büfeye kaldırdım. Geceyi
benimle geçiren bir şarkının dudaklarına asıldım, kanattım. İçimde incinmiş bir
çocuk, boş gözlerle bakıyor etrafına. Hatasını kabullenen bir yürek daha kaç
zaman yaşayabilir sessizlik içinde? ..Ve hatalar insanlara mahsusken, çocuklar
neden cezalandırılır sadece sevgi bekleyen yüreklerin gözünde? ...
aman dilim! Bir daha hiç konuşmasan diyorum.
Şehir suskun ve mavi. Sokakların telaşı insanların yüzüne vurmuş. Ne çok insan
var, ne çok yalnızlık, ne çok yetişmeme korkusu, ne çok acı...Hiçbir şeye
inanmıyoruz artık. İnançları zedelenen ne çok insan var. En ufak bir hatada,
silip atıyoruz değer verdiklerimizi. Paylaşılan onca zaman ve sevgi bile
görünmez oluyor. Sevgi, artık tek başına birleştiremiyor ayrılan elleri.
Şehir...suskun ve mavi. Her şeye rağmen sevgiden korkma diyor. Şehirler acımızı
hisseder gibi kollamaya çalışıyor.
ay dilim! Acıyor.''
''Konuş sevdiğim..
Yüreğinin şarkısını söyle bana..
Gece karanlık..
Yıldızlar bulutların arkasında yitip gitmiş..
Rüzgar iç çekiyor yaprakların arasında..
Bırak çözeyim saçlarını,
Kulaklarımı göğsüne bastırayım
Ve koparıp gülleri bıraktın ellerime..''
Yüreğinin şarkısını söyle bana..
Gece karanlık..
Yıldızlar bulutların arkasında yitip gitmiş..
Rüzgar iç çekiyor yaprakların arasında..
Bırak çözeyim saçlarını,
Kulaklarımı göğsüne bastırayım
ve orada o tatlı yalnızlıkta
gözlerimi kapatıp kalbinin hırıltılarını dinleyeyim yüzüne hiç bakmadan..
Söylediklerim bitince sessiz oturalım hiç kımıldamadan..
Yalnız ağaçlar fısıldaşsın karanlıkta ve öylece bitsin gece..
Birbirimizin gözlerine bakalım ayrı ayrı yollara gidelim..
Yalnız ağaçlar fısıldaşsın karanlıkta ve öylece bitsin gece..
Birbirimizin gözlerine bakalım ayrı ayrı yollara gidelim..
Güller duruyor gecenin içinde..
Sarı güller..
Ne olur koparma beni..
O kadar güzel duruyor ki orada..
Ah gecem!
Biz de birlikte güzeldik..
Sarı güller..
Ne olur koparma beni..
O kadar güzel duruyor ki orada..
Ah gecem!
Biz de birlikte güzeldik..
Ve koparıp gülleri bıraktın ellerime..''
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)