''Döktüğüm yaşları bağışlıyorum. Acıları ve aldatmaları bağışlıyorum. İhanetleri ve yalanları bağışlıyorum. İftiraları ve ahlâksızları bağışlıyorum. Nefreti ve zulmü bağışlıyorum.Yüreğimi yakan darbeleri bağışlıyorum. Yıkılan hayalleri bağışlıyorum.Ölen umutları bağışlıyorum. Sevgisizliği ve kıskançlığı bağışlıyorum.Umursamazlığı ve kötü zihniyeti bağışlıyorum.Haklılık uğruna haksızlık edenleri bağışlıyorum.Öfkeyi ve şiddeti bağışlıyorum. İhmalkârlığı ve unutkanlığı bağışlıyorum.Bütün kötülükleriyle dünyayı bağışlıyorum.''(alıntıdır.)

Gidiyorum,kendime



0 yorum
''puslu bir sabah ayazını peşimden sürükleyerek gidiyorum. 
yalnızlığımı köhne bir sandalın sahipsiz sürüklenişine bırakırken, 
hüznüm ardından ağlıyordu 
alışkanlığından vazgeçen bir tiryaki gibi sıkıp yumruklarımı, 
arkama dönüp bakmadan gidiyorum.. 

sahibi olmadığım ama üzerime zorla giydirilen, 
bir beden büyük bütün kaçışları ihtiyacı olanlara bırakacaktım, 
vicdanım el vermedi 
usulca soyundum 
ve sahiplerine geri verilmek üzere bir kenara bıraktım hepsini, 
gidiyorum.. 

umudum küçük bir kız çocuğu, 
el sallayarak çağırıyor beni uzaklardan 
ısrar etmeyeceksin kalmam için ama hani olur ya, yine de (pes) etme.

yapamadığım tek şeydi baharda kardelen yetiştirmek 
sen onu istedin, mahcup oldu yüreğim, 
gidiyorum.. 

oysa benim de hayallerim vardı; 
dans edecektim yağmurda, 
sonbahar’a vedaları değil gülüşleri yapıştıracaktım, 
çiçekler alacaktım olur olmadık zamanlarda 
fazla geldi çıplak elle çizdiğim resim tuvaline 
konuşturma beni giderayak 
çünkü ödünç aldım suskunluk adını verdiğin silahını, 
gidiyorum.. 

eskiden olsa eteğimi çekiştirip beni kandırırdı içimdeki çocuk, 
üzüleceğimi bile bile 
gözlerine buzdan sarkıtları sen mi yerleştirdin..? 
ki artık ağlayamıyor bile 
onu bu kurak, duygusuz ve yeşili az topraklarda, 
her şey iyi olacak gibi asılsız vaatlerle büyütüp, 
hayata kazandırmam olanaksız 
o çok sevdiğin korkularını, 
her mevsime açık pencerenden içeriye bırakarak, 
içimdeki her şeyden habersiz çocukluğumu yanıma alarak gidiyorum.. 


Adımlarımızın uyumsuz olduğunu neden hemen kabullenemedim diye kırılarak kendime, 
gidiyorum.. 

şimdi notaları sahipsiz ve öksüz kalmış yarım bir şarkıdır sevmek 
canımı daha fazla acıtamayacağını bilmek, 
biraz olsun mutlu ediyor beni 
sürüklenmiyorum dikkat et, 
gidiyorum.. 
sessizce ve hiçbir şey yaşamamış gibi 

bir süre sonra denize ulaşıp, 
korunaklı seyir defterimin ilk sayfasına taze ve diri umutlar işleyeceğim 
yüreğimi çıkartıp her şeyiyle masaya dökerken, 
senden daha cesur olduğum için utanma sakın 
bu cesaret, 
çocukların masum dualarından çaldığım inatçı bir bekleyişti sadece 

bana balonlar alabilecek kadar yürekli bir sevgiyi, 
korkularıma rağmen başım dik karşılayacağıma dair söz vererek gidiyorum.. 

bir bedeni değil, bir yüreği özlediğin vakit, 
umarım zamanın olur güneşin doğuşunu huzurla izlemek için 

bana ait olan ve olmayan, 
bütün soruları ve cevapları ardımda bırakarak gidiyorum.. 

az kullanılmış ve bayandan bir sevda bırakıyorum sana 
yolun açık olsun..''

Sus dilim...



0 yorum
''Sus dilim, kanatma dudağı daha fazla, yaralanma. Kayıplar töreninden geçiyoruz, 
alkışsız yürüyüşler ayağımızda. Şiir uzun yola çıktı, sevilen kırgın ve sessiz. 
Bitirdim diyor, bizde nelerin başladığını bilmeden. Sus dilim, herkes 
susarken konuşmak acıtıyor değerleri. 

İşte bir şarkı daha yanaştı gözyaşına. Bir gece daha yalnız ve uykusuz. Bir 
ayrılık daha kapıda, eli kolu dolu, güler yüzlü, duygusuz. Bir tek vedalar 
seviyor bizi, çok seviyor hem de, terk etmiyor. Onlarla yaşamaya alıştığımız 
için belki de. Bak işte, bir kadeh daha boşalıyor, devriliyor şişeler, anason 
kokulu ve zil zurna umutsuz. 

ah dilim! Ben sana seviyorum deme demiştim. 

Gidelim ne olur, kalmayı beceremiyoruz işte. Nedendir bu ısrar ve inat. Kalk 
gidelim, biz gitmeyi biliyoruz, çok güzel biliyoruz, en güzel biliyoruz. Yürü 
gidelim, kalınca dağlanıyoruz, üstümüze yapışıyor bize ait olmayan 
suskunluklar. Duyuyor musun dilim, davran gidelim. Kalmayı istesek de, tek 
taraflı istekler doyurmuyor yüreği. Hadi diyorum sana, gidelim. Topla ucunda 
biriken sevgileri, yalnızlığı, sarılmaları. Neyi bekliyorsun, herkes kal 
diyemeyecek kadar meşgul, acelesi var öpüşmelerin. Seven affeder, diyorsun, 
demek ki sevilmemişiz. Yürüsene dilim... 

of dilim! Nereye gideceğiz? 

Elde avuçta kalan sevgiyi şiirlere ayırdım. Hüznüm uyandırdı bu sabah, alnımdan 
öptü. Demli bir yalnızlıkla karşıladım günü. Telefonuma baktım, ne mesaj ne de 
cevapsız arama, süs eşyası olarak büfeye kaldırdım. Geceyi 
benimle geçiren bir şarkının dudaklarına asıldım, kanattım. İçimde incinmiş bir 
çocuk, boş gözlerle bakıyor etrafına. Hatasını kabullenen bir yürek daha kaç 
zaman yaşayabilir sessizlik içinde? ..Ve hatalar insanlara mahsusken, çocuklar 
neden cezalandırılır sadece sevgi bekleyen yüreklerin gözünde? ... 

aman dilim! Bir daha hiç konuşmasan diyorum. 

Şehir suskun ve mavi. Sokakların telaşı insanların yüzüne vurmuş. Ne çok insan 
var, ne çok yalnızlık, ne çok yetişmeme korkusu, ne çok acı...Hiçbir şeye 
inanmıyoruz artık. İnançları zedelenen ne çok insan var. En ufak bir hatada, 
silip atıyoruz değer verdiklerimizi. Paylaşılan onca zaman ve sevgi bile 
görünmez oluyor. Sevgi, artık tek başına birleştiremiyor ayrılan elleri. 
Şehir...suskun ve mavi. Her şeye rağmen sevgiden korkma diyor. Şehirler acımızı 
hisseder gibi kollamaya çalışıyor. 

ay dilim! Acıyor.''

Veda...



0 yorum
''Konuş sevdiğim..
Yüreğinin şarkısını söyle bana..
Gece karanlık..
Yıldızlar bulutların arkasında yitip gitmiş..
Rüzgar iç çekiyor yaprakların arasında..
Bırak çözeyim saçlarını,
Kulaklarımı göğsüne bastırayım 
ve orada o tatlı yalnızlıkta 
gözlerimi kapatıp kalbinin hırıltılarını dinleyeyim yüzüne hiç bakmadan..


Söylediklerim bitince sessiz oturalım hiç kımıldamadan..
Yalnız ağaçlar fısıldaşsın karanlıkta ve öylece bitsin gece..
Birbirimizin gözlerine bakalım ayrı ayrı yollara gidelim..


Güller duruyor gecenin içinde..
Sarı güller..
Ne olur koparma beni..
O kadar güzel duruyor ki orada..
Ah gecem!
Biz de birlikte güzeldik..


Ve koparıp gülleri bıraktın ellerime..''




0 yorum
Seni bir başkası bu kadar çok sevmeyecek...
Biliyorsun öyle değil mi diğer yarım?
Yolların hep bir boşluğa çıkıyor.
Sonu hep belirsizlik.
Belirsizlik çok zor inan.
Ben her şeye rağmen ''hiç bir şey için geç değil'' derken sana..
Sen içimdeki bütün umutları öldürdün dün gece ''her şey için geç'' diyerek..
Söylenecek onca sözüm saklı kaldı yine içimde,artık benim bile bilemediğim bir yerlerde.
Ama içimde öylesine çoksun ki.
Sadece gelmeni istiyorum ağrılı geçen her gecenin sabahında.
Nefes almak istiyorum.

Seni bir kez daha kaybettim belki de..
Belki de böylesi hayırlıdır?
Ben de kendimi biraz da böyle avuturum diğer yarım.

Avutabilir miyim sahi?

...



1 yorum

Bir hikayesi var gözlerimdeki yorgunluğun.
Bir gidişin hikayesi...
Yorgunluklarımı biriktiriyorum onlarda.
Saklıyorum her birini göz bebeklerimde.
Sen bilme...
Ama ben en çok hayatının herhangi bir zaman diliminde olabilmek için uğraştığım zamanlarda yoruldum.
Sen bilme...
Ama ben en çok beni sevebilme ihtimalinin peşinden koştuğum zamanlarda yoruldum.
Yoruldum sevgili...
Dinlenmek istiyorum.
Vazgeçiyorum senden.
İyileşmeye gidiyorum ben.
Belki birgün,gözlerim yine yeniden eskisi gibi baktığı zaman,
yolum düşer kalbine...
Uğrarım belki nasılsın diye bakmaya...
Korkma...
Giderken sevgimi almıyorum yanıma.
O hep seninle.
Ben hiç bir şey düşünmek istemiyorum şu sıralar.
Bu yüzden iyi bakın birbirinize,
aklım sizde kalmasın...




0 yorum
İnsanın zalimliğine ağaçlarla kuşlar, böceklerle otlar, hayvanlarla taşlar değil, ancak insan karşı koyabilirdi.
Dönüp dolaşıp insanda başlıyordu her şey, dönüp dolaşıp insanda bitiyordu.
Gerisi boştu…
Yani insanın karışmadığı her şey bir masaldı…


Ben Bir Gürgen Dalıyım.(s. 51)

Saf Sabır



0 yorum

Ben, birlikte kıyıya sürüklediğimiz kayıktan

saflığımı ve sabrımı aldım tek

kalanları kumsala göm sen de

yaz boyunca

nasılsa her keder eksilir

kendini doldurarak



sardunyalarla konuşarak çoğalttım

aramızdaki ayrılığı

sayarak çoğalttığım günleri tamamladım

kirpiklerimin arasına çektiğim tülde

yağmur durdu ve şimdi kış bitiyor

oysa kimse yokmuş dışarda

içim dışıma vuruyor



sardunyalara su vermekle unutamadığımız

şeymiş aşk:

alnından bir günaydın gibi düşürdüğüm sabah,

sağ yanımda unuttuğun keder.



Birhan KESKİN



4 yorum
İhtiyacımız olan sadece huzur.........


0 yorum
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim...
Nazım Hikmet RAN

Birhan Keskin(nokta)



2 yorum
Onu, sevebileceğinin en yücesiyle sevdin.
Titreme daha fazla kalbim.

Bağışla kendini artık onu da
Bırak gitsin
Bırak gitsin.

O senin ezel gününden kaderin
Sen onu nasılsa bin kere daha
Seveceksin.

AŞK: kısır bir döngü



0 yorum
Sevmek zor bir eylem olmaya başladı son zamanlarda.
Sanırım artık bana bile zor geliyor birini sevmek.
Sevilmenin verdiği haz tüm insanlık tarafından unutulmaya başladı.
Eğer herkes seviyorsa kim bu sevilenler?
Nerede yaşarlar,ne yerler ne içerler,nelere gülüp nelere ağlarlar...
Herkesin sevmekten yorulduğu şu zamanlarda kaybolmuş gibiler bütün sevilenler.
Yok gibiler...
Hiç anlam veremediğim bir kısır döngüdür bu aslında.
Sen birini seviyorsun,
O biri başka birini,
Ve o başka biri de bir başkasını...
...ve böylece çoğalıyor kırık kalpler.
Yalnızlık her geçen gün büyüyor.
Ruhlar eksiliyor bedenlerde.
Durdurulması güç zincirleme bir aşk kazası başımıza gelen.
''Ölüm girmeyen ev yok.'' derler büyüklerimiz.
''Aşkın girmediği kalpte yok'' aslında.
Çaresiz bekleyişlerle bezenmiş bütün yollar.
Beklemek zaten tek başına acı veriyor insana.
Bir de ona çaresizlik eklenince daha bir kanıyor açık yaralar.

Herkes kendisini seven insana bir şans tanısa...
...belki biticek bu zorunlu iç savaş.
Geçicek belki yürek hastalığı.

Bekleyişler son bulsun istiyorum.
Mutlu olalım istiyorum.
Pastanın aşka ayrılan dilimi eksik olmasın istiyorum.
Aşk olsun istiyorum.

Biri gelsin içimdeki düğümleri çözsün istiyorum.

O biri ''sen'' ol istiyorum.
Yarım kalan hikayemize mutlu bir son yazalım istiyorum seninle.
Biz bunu hak ettik sevgilim.

Az kaldı sonsuzluğumuza...




Gidiyorum



0 yorum

gidiyorum
unutma su serpmeyi yollara
tozan düş kırıklarım saplanmasın ellerine
istemem 
kanamasın aklının ücra köşeleri
izimin kaldığı saklı yerlerde 
kelebekler kanatlarını bırakmasın
çünkü sen de bilirsin
kelebek kanatları zehir taşır güzelliğinin sırrında

yollara su serp unutma
perdelerini ört uyurken
gece girmesin düşlerine 
ve...

sakın dokunma kelebeklere...

Alıntıdır.


Eğer



0 yorum

Eğer elimde sihirli bir değnek olsaydı...
Kendimi en baştan yaratırdım biliyor musun? Sana diyorum sana, şu an bu satırları okuyan sana. Bakma bana öyle, kendimden öyle sıkıldım ki, sandığın gibi değil hiçbir şey. Bunları okurken gözün fotoğrafıma ilişecek biliyorum, mutlu sanacaksın beni. Ama sana gerçek olan trajiyi anlatmamı ister misin? Sen göreceksin diye o kadar mutlu bakmışım orda... Yani sırf, her kimsen beni mutlu gör diye, gülümsenmiş bir fotoğraf. Fotoğraflarda mutsuz gözükmeyi kim seçer ki? Hiçbir derdim hiçbir endişem yokmuş gibi göstermişim yüzümün aydınlık olan kısmını sana. Ama sana bilmediğin bir şey söyleyeyim mi? Ben senin her sabah aynadaki yansımanım. Hani uykusundan yeni kalkmış, gözleri şiş, saçları dağınık, ağzı kokan, yeni güne lanetler okuyan, hafif uykusuz ve üşengeç. Ben senin sabah halinim. Sen de benim,tüm hayatım. Ama sen beni okuyorsun, bense sana kendimi inandırmaya çalışıyorum.
Ben seni bilmiyorum, belkide seninle bir "merhaba" dan ötemiz olmamış hiç. Sen yazdıklarımı sevmişsin, ben sen sevdikçe yazmışım... Sırf daha fazla etkileyebilmek için seni, acılarımdan mezarlar kazmışım, ve şimdi sen bu mezarın başında, benim dualarımın üzerine dualar ediyorsun.Benim dualarımı okuyarak, olan biteni anlamaya , anladıkça haz almaya başlıyorsun. Sana diyorum sana, şu an da bu satırda içinden "acaba" diyen insana. Benim acılarımdan aldığın hazla, aptalca bir tebessümle okuduğun bu satırlar, sana kendi hayatını sorgulatıyor değil mi? Yoksa sende mi istedin her şeyi bırakıp köşe bucak kaçmayı? yoksa sen de mi istedin kilometrelerce uzağa gitmeyi, yoksa sende mi istedin nereye gidersen git, kendini oracıkta bırakmayı... Ben istedim biliyor musun? Hafızamla beraber gittiğim her yerde kendime yeni bir dünya yarattım. Ve eskisinden hiçbir farkı olmadı... Elimde sihirli bir değnek olsaydı eğer, seni değiştirirdim. Kendimi değiştirirdim. Kaybettiğim bütün her şeyi geri isterdim. İlk okulda kaybettiğim kırmızı kalemlerimi bile ! Kurdelamı... En sevdiğim çoraplarımı bile. Eğer elimde sihirli bir değnek olsaydı, bunları hiç yazmamayı dilerdim.
En yakın arkadaşlarımın acılarını dahi silerdim... Geçmişimin yontulmuş yanlarını... Sınandığımı bildiğim halde sınanmak adına bir şey yapmadığım o günlerimi silerdim ! Kendimi öylece siler giderdim...
Bir sen kalırdın geriye... Her sabah o aynanın başında, kendinden nefret eden bir sesle... Bir sen kalırdın benden geriye, " yine mi ben ? " derken düşündüklerinle. Bir sen kalırdın benden geriye, " o aptal makinaya her gülümsediğinde... "

Alıntıdır.









0 yorum
Hiç kimseyi kandırmadım ben kendimden başka.

Mektup



0 yorum
(beklediğim postacı değil, sensin..) 

biliyorum, 
bir gün postacı kapıyı çalacak 
ve mektubunu değil 
seni getirecek bana 

önce hafifçe ıslatıp, 
dudaklarını açacağım 
sonra parmaklarım göz kapaklarına dokunacak, 
mavilerini açacağım 

ellerim yüzünde dans edecek 
saçlarına dalacak tırnaklarım 
heyecanını açacağım 

kollarım bedenine dolanacak 
sıcaklığım kanını kaynatacak 
ruhunu açacağım 

özlemim bağrına yapışacak 
soluğum soluğuna karışacak 
şehvetini açacağım 

bir buse boynuna 
bir iç çekiş kollarında 
kim görse inanmaz belki ama 
nefesini açacağım 

biliyorum, 
bir gün postacı kapıyı çalacak 
ve mektubunu değil, 
seni getirecek bana 
o vakit suskunluğumu bozup, 
çığlığımı açacağım.. 



Pelin Onay

Tutuldu deliliğim../..Lades



0 yorum

..bir şiirin içine sığındım, ayrılıklar dinince haber verin.. 


sarı sayfalarda adresi yok hüznümün 
çobanların kavalından süzüldüm ve geçtim 
tenime değmeden utandı yanık ezgiler 
ah dilim..! ..Ben sana “seviyorum” deme demiştim 



yüksek sesli konuşmalar geceyi uyandırdığından beri uykusuzum 
çelişkiler aşk’ın yolunu kesmiş 
Sen bana bakma ey sâki..! Demindeyim vedaların ve huysuzum 



seni, diline biber süremediğim yalancı anıların yanına koydum süt düşüm 
kurallara uy, konuşma 
seslensen de dönüp arkama bakmayacağım 



..hoyrat olma sevda, dokun ama hırpalama..kadınlığımdan utanmadım, midesiz yalanlardan utandığım kadar..tutkunun kalbine kim sapladıysa bıçağı çeksin hemen, intikamım acı olur sonra, tat alamazsınız.. 



rüzgar..! ..Okşarken acıtıyorsun özlemleri 
dilimde anlamını bilmediğim kelimeler var 
öpüşlerimden akan sızı efsunlu 



kanım kaynıyor, ateşimin altını kısın 



dibi delinince aldanışların, 
küçük bir çocuk gibi inandığım sözler kıyıya vurdu, 
gidip bakmadım 
gömdüm ihanetleri../..kimse başlarında ağlamasın 
dünde bıraktım saflığımı, acı(ya) madım 



..seviştikten sonra bile aynı bakabiliyorsa sevdalının gözleri, ruhuyla sevişmiş demektir.. 



aldanmak.. her sevdanın dayandığı ibre 
ki hiçbir zaman sevişmedik aslında 
sadece bedenlerimize ninni söylettik gözlerimizi kapamadan önce 
temizledik akıttığımız ağdalı coşkuları 
sonrası uyanış. Gözler aynı bakmıyor sabahları 



ey kıvrımlarının debisi çağlayan acuze..! 
Kan(a) ma bu sefil tapınmalara 
bedenimde uyu, gözlerimde uyan 
içindeyim. Dışında olamayacak kadar 



..çığlık atan kavuşmaların dili tutuldu.. her şey bir anda değişebiliyor, saç telinin rengi bile..koynundayım dalgaların..göğsümü gıdıklıyor sarnıçlarımdaki serseri çocukluğum.. göz yaşlarımı çekinmeden içti la minör haylazlıklar.. açıldı göz kapaklarım..! Görüyorum.. 



tahrik oldu hırsım 
soyunuyorum kalpazan bakışlardan 



deli yanımı tuttun ey hayat! Lades.. 




Silifke - İzmir / eylül - '04


Pelin ONAY

Seni birine anlattım bugün



0 yorum

Bir dereye baktım bugün.
Parlak çakıl taşlarının arasında tapılacak adam akıllı tanrılar yoktu. 
Durdum, seni düşündüm sonra uzun uzun. 
Saçlarından parmak uçlarına kadar düşünecek mevzu çoktu, anladım.

Bir begonvile aktım sık sık, oralardan rakıya, oralardan jilete, çaya. 
Baktım, birkaç masal okudum çoğunluğa, sonra da biraz aza. 
Ben seni severken gece olmuş ve okunmuş bütün masalları çoğunluğun da azın da, anladım.
Bir meyhane buldum, kuru yemişe, deli deli sevişmeye, nar çiçeklerine dadandım.

Ve çareyi saklanmış gizli ve paslı tellerinde buldum asılı ırmakların sazında. 
Seni sevmek küçük oğlan çocuklarını suça alıştırıyordu, sarılmaya, ayılmaya, suya. 
Ben yalnızım, anladım. 
Yattım kalktım, yattım, kalktım, seni birine anlattım bugün. 
Algımda bariz bir seçicilik hasıl olmuş, sen yürüyordun çimende. 
Yolunda hiçlik ve geçicilikle, kara, kap kara bir trende, 
Güzel çocuklar oynuyordu seninle büyütmek istediğimiz. 
Çektim birini kolundan tuttum. 
Sevdim, sevdiğim bir iki güzel şiiri okuttum. 
Sevindim, başım döndü, birkaç kaşık senden yuttum, 
Çocukluğumu çocukken uyuduğun beşiklerde uyuttum bugün.

Bir dereye baktım, bir arıyı soktum, bir kelebeğe aynalı bir selam çaktım.
Başka başka trenler geçerken önümden, durdum arkalarından baktım. 
Durdum, durdum, çıkarıp resmini cebimden içime sakladım.
Seni sevmeyi cümle aleme yasakladım bugün.
Sen dünyayla kavga ederken araya girip kalbimi sakatladım, 
Hayat kafa kola alıyordu seni, ben de tuttum onu sol gözünden patakladım.

Bir dereye baktım, derli toplu otlar yaktım, anladım, 
Ben kafayı sana taktım bugün. 
Sevmediğin o bir şeylerimi değiştirdim. 
Evren beni tükürmek istedi içinden, takılmadım, geçiştirdim. 
Onca güzel şeyi senin yüzündeki, 
Saydım, bir bir değer biçtim. 
Bir şişe şarap yetiştirmiş bana orman, dalından kopardım içtim.

İdeallerim vardı benim. 
Çamurdan bebeklerim. 
Vaktim çoktu o zamanlar; bekle dedin bekledim. 
Yıldızlar yutardı ellerimi varsa sesinde bir cefa. 
Bak ben seni seviyorum dedim sana içimden yedi defa. 
Seni değil, seni değil, seni değil seni.
Seni sevmek nereden baksan enginara, eve, valse, güzel kokulara alıştırdı beni. 
Anladım, tamam dedim sustum.

Ben bir dereye baktım bugün.
Tanrıyı tanımakla sana tutulmak arasındaki ince çizgide yürüdüm rüyamda. 
Yağmurun ve tutkunun edasında, sonsuz bir baharın sedasında,
Gizli, saklı, korkak, sessiz,

Seni birine anlattım bugün…

Can BONOMO

Denizi Öpen Kelebek Benimki



0 yorum

Şimdi ne zaman bir kelebek görsem, 

aklıma biraz sen geliyorsun. 
Yolda yürürken de gülümsersem yanlışlıkla 
bence senin yüzünden hep.
Özledim demeyi özlüyorum bazen.
Olur ya.
Senin sarılıp öptüğün denizlerde kum olmayı tane tane. 
Altından geçtiğin köprülerin şarkısı olmayı. 
Sana sarılırken yorulmayı bazen de. 
Zamanında orandan burandan öyle sevmişim ki
olaylar gelişmiş demek ki.
Olur ya. 
Şimdi ne zaman bir bulut bir insana çok benzese
aklıma biraz sen geliyorsun. 
Gökten yağıyorsun ya bazen de.
Tatlı, kibar, nazende. 
Ya diyorum. 
Olur bu. 
Sen şimdi beni bilinmez bir dumanın içine atsan yine kirli kirli.
Gözlerimi öpsen, 
en çok da saçlarımı. 
Olur ya. 
Aşık olurken sana tekrar tekrar 
burnum bile kanamasa.
Bakışmadan geçmese olmadık yerlerde bir saniyemiz. 
O bir saniyeler
bana bir sene, inanmazsın.
İstemesen de beni yalandan,
bana öyle bir sarıl ki uzaktan, 
bir hayvana benzetsinler gölgemizi.
Tavanları akan bir evde öğrenelim seninle el ele yüzmeyi yeniden. 
Ah ne kadar zalim yollar. 
Şimdi ne zaman biraz uzağa baksam,
aklıma biraz sen geliyorsun. 
Bir marş bulsak şimdi diyorum.
Ne zaman aşık olsak tekrardan anasona ve üzüme. 
Bir arş bulsak yükselecek, yükselecek, yüksek.
Tutku ne zaman vurursa çaresizliğimi yüzüme,
senin bedenin bir meyve çekirdeği
attığın o bahçelere. 
Şimdi ne zaman aşık olsam başka başkalarına
Senin bakışın bakış değildir artık,
ve benim kaçışım film misali yalı mutfağında gizli suikast.
Şimdi ne zaman bir kelebek görsem
aklıma sen geliyorsun uzaktan,
Geliyorsun ve giderken
korkuyorum kendimi kırmaktan. 
Olur ya. 
Sen beni öyle güzel sevdin ki 
hep sev.
Ben seni sevemedimse de sevmiştir bir yerlerim,

olur da canın acırsa beni terket.

Oldu da başka eller tuttu ellerin ama hala bulutlar peşindesin benzeyen insanlara.
Demek ki ben korkak büyüdüm,

Sevgilim beni affet…


Can BONOMO


0 yorum
''Yarı yolda bırakıp gidiyorsun beni.
Bu yükle yol yürünmez..''

Aşkın Kahvesi



0 yorum

Küçümsemiyorum, yanlış anlama.
Ama sadece ‘Annem Edebiyat Mezunu’ deme zevkini çocuklarımdan aldığın için bile milyonlarca küfür edebilirim sana. 
Bunun için özür diliyorum senden,
Ve özür diliyorum;
O çok sevdiğin oğlun büyüdüğünde karşına geçip
“ Baba, ardında bıraktığın birisi oldu mu? “ dediği vakit
Başını eğdirip, gözlerinden ılık ılık geçeceğim için.
‘ peki neden? ‘ sorusuna hiçbir zaman cevap vermeyeceğin,
Ve içerden yemeğe çağıran sesin bana ait olmasını; her duyduğunda biraz daha fazla isteyeceğin için de affet beni!

Ha unutmadan,
Dün, beraber izlediğimiz film vardı televizyon kanallarından birinde.
İzlemedim.
Çünkü 
Kahverengi gözlü kızın bile renklerinde yeşilimi aradın, biliyorum.
Eşine saygısızlık etmek istemedim, izlemedim.
Bak görüyorsun, ben aynıyım, bencil değilim…
Ama artık sen’cil de değilim.

Ya sen?
Sabah uyandığında ilk Günaydın’ı karşındakinden mi bekliyorsun hâlâ?
Dur bir saniye!
Yoksa gribi dünyanın en kötü hastalığı zannetmeye devam mı ediyorsun?
Ya da en kötüsü,
Bırakıp gittiğin ve buna rağmen acı çektiğin için de suçluyor musun beni?

Sen de hiç değişmemişsin, tebrik ederim.
Bir eş, bir yuva ve hep hayalini kurduğumuz iki evlat dışında!

Söylemiştim sana,
Ben burada, İstanbul’da hatırlamak istemeyeceğin kötü bir anı olarak kalıyorum, diye.
Evet, hâlâ aynı dairede, aynı yüzük elimde
Ve aynı isim yine dilimde.
Tanımlamalar değişti sadece.
Sevdiğimken, sevdiği oldun;
Çocuklarımın güven veren hayaliyken,
Çocuklarının kahramanı…

Başkasının elinden aldığın kahvenin hatırını mı yaşayacaksın kırk yıl boyu?

Sırf hayatını düzene sokmak için bozduğun düzenin ağırlığı altında ezilmeden
Devam edebiliyor musun hayata?
Bunu hiç zannetmiyorum biliyor musun?
Çünkü 7/8 yıl geçmiş hayatın sonunda kapılar sana açık değildi.
Zorladın; ya kilit bozuktu, ya anahtarın.
Muhtemelen anahtarın.
Ah etmedim, yemin ederim.
Sonuçta çıkacaktı bir şekilde,
Beni ağlatmaman gerektiğini benden daha iyi biliyordun.
Her neyse, 
Şimdi içeri geçmem lazım,
Kahve cezveyi aşalı çok oldu…

Neslihan Arviş
newer post older post