Dün asıktı yüzü İzmir`de göğün...
karardı...
öfkeyle esti...
sonra yaşardı gözleri
yağmuru oldu İzmir`in.
Tüm gece döktü yaşlarını..
toprağın…
yaprağın…
denizin kokusunu duyurup
rüzgarla el ele…
utancını yüzüne vurarak İzmir’in,
ağlıyordu.
Yalnızlık kokuyordu İzmir.
gece yarısını çoktan geçmişti.
Bir kadın:
sığındığı gecenin koynunda geçen hain zamana
“Bir varmış- bir yokmuş
hiç yaşanmamış misali
gitmeliyim bu yerden …
“Aşağılık” dediğin şehirden”
….diyerek,
ard arda sancılarla
acılarını sunarak karanlığa…
ağlıyordu.
Kendi karanlığında
aynı hiddetiyle gürlerken gök,
duymuyordu yağmuru.
“Sebebi sensin! “diyordu.
“sen düşürdün seni gözlerimden
yüreğimin o en güzel yerinden.
Bulutlardan beşiklerde salladığım “bebeğim”,
“Yağmurum”ken benim… ”
Her gürleyiş,
yeni bir sancıyla şiddetleniyordu.
İzmir’de bir yüreğin daha
harcanıp acımasızca öğütülmesiyle.
parça parça bulutlarda,
kah sevgi
kah nefret yüküyle,
utancını yüzüne vurarak İzmir’in,
İzmir’e gürleyip
sıyırıyordu koynundan yağmuru.
Her gürlemenin ardından
coşkuyla süzülüyordu yaşları
anlaşılamamanın …
hüzünlerini
silmek istercesine yüzünden.
dün asıktı yüzü İzmir’de göğün,
mevsim Son bahar,
aylardan Eylüldü yine
gök
kapkarayken umutlarınca
bir ürperti çöktü serinliğinde
yıldızlar
yoktu yerinde
düşsel avuntularında yağmurun
çiçekler
boynunu büktü
söyleştiği
yaşlı teyze yalnız
yemlediği
güvercinler yemsiz
kalabalıkta
ama kimse(siz)
oturduğu
bank “boş”kaldı…
Leyla Işık
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder