''Döktüğüm yaşları bağışlıyorum. Acıları ve aldatmaları bağışlıyorum. İhanetleri ve yalanları bağışlıyorum. İftiraları ve ahlâksızları bağışlıyorum. Nefreti ve zulmü bağışlıyorum.Yüreğimi yakan darbeleri bağışlıyorum. Yıkılan hayalleri bağışlıyorum.Ölen umutları bağışlıyorum. Sevgisizliği ve kıskançlığı bağışlıyorum.Umursamazlığı ve kötü zihniyeti bağışlıyorum.Haklılık uğruna haksızlık edenleri bağışlıyorum.Öfkeyi ve şiddeti bağışlıyorum. İhmalkârlığı ve unutkanlığı bağışlıyorum.Bütün kötülükleriyle dünyayı bağışlıyorum.''(alıntıdır.)

Birhan Keskin(nokta)



2 yorum
Onu, sevebileceğinin en yücesiyle sevdin.
Titreme daha fazla kalbim.

Bağışla kendini artık onu da
Bırak gitsin
Bırak gitsin.

O senin ezel gününden kaderin
Sen onu nasılsa bin kere daha
Seveceksin.

AŞK: kısır bir döngü



0 yorum
Sevmek zor bir eylem olmaya başladı son zamanlarda.
Sanırım artık bana bile zor geliyor birini sevmek.
Sevilmenin verdiği haz tüm insanlık tarafından unutulmaya başladı.
Eğer herkes seviyorsa kim bu sevilenler?
Nerede yaşarlar,ne yerler ne içerler,nelere gülüp nelere ağlarlar...
Herkesin sevmekten yorulduğu şu zamanlarda kaybolmuş gibiler bütün sevilenler.
Yok gibiler...
Hiç anlam veremediğim bir kısır döngüdür bu aslında.
Sen birini seviyorsun,
O biri başka birini,
Ve o başka biri de bir başkasını...
...ve böylece çoğalıyor kırık kalpler.
Yalnızlık her geçen gün büyüyor.
Ruhlar eksiliyor bedenlerde.
Durdurulması güç zincirleme bir aşk kazası başımıza gelen.
''Ölüm girmeyen ev yok.'' derler büyüklerimiz.
''Aşkın girmediği kalpte yok'' aslında.
Çaresiz bekleyişlerle bezenmiş bütün yollar.
Beklemek zaten tek başına acı veriyor insana.
Bir de ona çaresizlik eklenince daha bir kanıyor açık yaralar.

Herkes kendisini seven insana bir şans tanısa...
...belki biticek bu zorunlu iç savaş.
Geçicek belki yürek hastalığı.

Bekleyişler son bulsun istiyorum.
Mutlu olalım istiyorum.
Pastanın aşka ayrılan dilimi eksik olmasın istiyorum.
Aşk olsun istiyorum.

Biri gelsin içimdeki düğümleri çözsün istiyorum.

O biri ''sen'' ol istiyorum.
Yarım kalan hikayemize mutlu bir son yazalım istiyorum seninle.
Biz bunu hak ettik sevgilim.

Az kaldı sonsuzluğumuza...




Gidiyorum



0 yorum

gidiyorum
unutma su serpmeyi yollara
tozan düş kırıklarım saplanmasın ellerine
istemem 
kanamasın aklının ücra köşeleri
izimin kaldığı saklı yerlerde 
kelebekler kanatlarını bırakmasın
çünkü sen de bilirsin
kelebek kanatları zehir taşır güzelliğinin sırrında

yollara su serp unutma
perdelerini ört uyurken
gece girmesin düşlerine 
ve...

sakın dokunma kelebeklere...

Alıntıdır.


Eğer



0 yorum

Eğer elimde sihirli bir değnek olsaydı...
Kendimi en baştan yaratırdım biliyor musun? Sana diyorum sana, şu an bu satırları okuyan sana. Bakma bana öyle, kendimden öyle sıkıldım ki, sandığın gibi değil hiçbir şey. Bunları okurken gözün fotoğrafıma ilişecek biliyorum, mutlu sanacaksın beni. Ama sana gerçek olan trajiyi anlatmamı ister misin? Sen göreceksin diye o kadar mutlu bakmışım orda... Yani sırf, her kimsen beni mutlu gör diye, gülümsenmiş bir fotoğraf. Fotoğraflarda mutsuz gözükmeyi kim seçer ki? Hiçbir derdim hiçbir endişem yokmuş gibi göstermişim yüzümün aydınlık olan kısmını sana. Ama sana bilmediğin bir şey söyleyeyim mi? Ben senin her sabah aynadaki yansımanım. Hani uykusundan yeni kalkmış, gözleri şiş, saçları dağınık, ağzı kokan, yeni güne lanetler okuyan, hafif uykusuz ve üşengeç. Ben senin sabah halinim. Sen de benim,tüm hayatım. Ama sen beni okuyorsun, bense sana kendimi inandırmaya çalışıyorum.
Ben seni bilmiyorum, belkide seninle bir "merhaba" dan ötemiz olmamış hiç. Sen yazdıklarımı sevmişsin, ben sen sevdikçe yazmışım... Sırf daha fazla etkileyebilmek için seni, acılarımdan mezarlar kazmışım, ve şimdi sen bu mezarın başında, benim dualarımın üzerine dualar ediyorsun.Benim dualarımı okuyarak, olan biteni anlamaya , anladıkça haz almaya başlıyorsun. Sana diyorum sana, şu an da bu satırda içinden "acaba" diyen insana. Benim acılarımdan aldığın hazla, aptalca bir tebessümle okuduğun bu satırlar, sana kendi hayatını sorgulatıyor değil mi? Yoksa sende mi istedin her şeyi bırakıp köşe bucak kaçmayı? yoksa sen de mi istedin kilometrelerce uzağa gitmeyi, yoksa sende mi istedin nereye gidersen git, kendini oracıkta bırakmayı... Ben istedim biliyor musun? Hafızamla beraber gittiğim her yerde kendime yeni bir dünya yarattım. Ve eskisinden hiçbir farkı olmadı... Elimde sihirli bir değnek olsaydı eğer, seni değiştirirdim. Kendimi değiştirirdim. Kaybettiğim bütün her şeyi geri isterdim. İlk okulda kaybettiğim kırmızı kalemlerimi bile ! Kurdelamı... En sevdiğim çoraplarımı bile. Eğer elimde sihirli bir değnek olsaydı, bunları hiç yazmamayı dilerdim.
En yakın arkadaşlarımın acılarını dahi silerdim... Geçmişimin yontulmuş yanlarını... Sınandığımı bildiğim halde sınanmak adına bir şey yapmadığım o günlerimi silerdim ! Kendimi öylece siler giderdim...
Bir sen kalırdın geriye... Her sabah o aynanın başında, kendinden nefret eden bir sesle... Bir sen kalırdın benden geriye, " yine mi ben ? " derken düşündüklerinle. Bir sen kalırdın benden geriye, " o aptal makinaya her gülümsediğinde... "

Alıntıdır.









0 yorum
Hiç kimseyi kandırmadım ben kendimden başka.

Mektup



0 yorum
(beklediğim postacı değil, sensin..) 

biliyorum, 
bir gün postacı kapıyı çalacak 
ve mektubunu değil 
seni getirecek bana 

önce hafifçe ıslatıp, 
dudaklarını açacağım 
sonra parmaklarım göz kapaklarına dokunacak, 
mavilerini açacağım 

ellerim yüzünde dans edecek 
saçlarına dalacak tırnaklarım 
heyecanını açacağım 

kollarım bedenine dolanacak 
sıcaklığım kanını kaynatacak 
ruhunu açacağım 

özlemim bağrına yapışacak 
soluğum soluğuna karışacak 
şehvetini açacağım 

bir buse boynuna 
bir iç çekiş kollarında 
kim görse inanmaz belki ama 
nefesini açacağım 

biliyorum, 
bir gün postacı kapıyı çalacak 
ve mektubunu değil, 
seni getirecek bana 
o vakit suskunluğumu bozup, 
çığlığımı açacağım.. 



Pelin Onay

Tutuldu deliliğim../..Lades



0 yorum

..bir şiirin içine sığındım, ayrılıklar dinince haber verin.. 


sarı sayfalarda adresi yok hüznümün 
çobanların kavalından süzüldüm ve geçtim 
tenime değmeden utandı yanık ezgiler 
ah dilim..! ..Ben sana “seviyorum” deme demiştim 



yüksek sesli konuşmalar geceyi uyandırdığından beri uykusuzum 
çelişkiler aşk’ın yolunu kesmiş 
Sen bana bakma ey sâki..! Demindeyim vedaların ve huysuzum 



seni, diline biber süremediğim yalancı anıların yanına koydum süt düşüm 
kurallara uy, konuşma 
seslensen de dönüp arkama bakmayacağım 



..hoyrat olma sevda, dokun ama hırpalama..kadınlığımdan utanmadım, midesiz yalanlardan utandığım kadar..tutkunun kalbine kim sapladıysa bıçağı çeksin hemen, intikamım acı olur sonra, tat alamazsınız.. 



rüzgar..! ..Okşarken acıtıyorsun özlemleri 
dilimde anlamını bilmediğim kelimeler var 
öpüşlerimden akan sızı efsunlu 



kanım kaynıyor, ateşimin altını kısın 



dibi delinince aldanışların, 
küçük bir çocuk gibi inandığım sözler kıyıya vurdu, 
gidip bakmadım 
gömdüm ihanetleri../..kimse başlarında ağlamasın 
dünde bıraktım saflığımı, acı(ya) madım 



..seviştikten sonra bile aynı bakabiliyorsa sevdalının gözleri, ruhuyla sevişmiş demektir.. 



aldanmak.. her sevdanın dayandığı ibre 
ki hiçbir zaman sevişmedik aslında 
sadece bedenlerimize ninni söylettik gözlerimizi kapamadan önce 
temizledik akıttığımız ağdalı coşkuları 
sonrası uyanış. Gözler aynı bakmıyor sabahları 



ey kıvrımlarının debisi çağlayan acuze..! 
Kan(a) ma bu sefil tapınmalara 
bedenimde uyu, gözlerimde uyan 
içindeyim. Dışında olamayacak kadar 



..çığlık atan kavuşmaların dili tutuldu.. her şey bir anda değişebiliyor, saç telinin rengi bile..koynundayım dalgaların..göğsümü gıdıklıyor sarnıçlarımdaki serseri çocukluğum.. göz yaşlarımı çekinmeden içti la minör haylazlıklar.. açıldı göz kapaklarım..! Görüyorum.. 



tahrik oldu hırsım 
soyunuyorum kalpazan bakışlardan 



deli yanımı tuttun ey hayat! Lades.. 




Silifke - İzmir / eylül - '04


Pelin ONAY

Seni birine anlattım bugün



0 yorum

Bir dereye baktım bugün.
Parlak çakıl taşlarının arasında tapılacak adam akıllı tanrılar yoktu. 
Durdum, seni düşündüm sonra uzun uzun. 
Saçlarından parmak uçlarına kadar düşünecek mevzu çoktu, anladım.

Bir begonvile aktım sık sık, oralardan rakıya, oralardan jilete, çaya. 
Baktım, birkaç masal okudum çoğunluğa, sonra da biraz aza. 
Ben seni severken gece olmuş ve okunmuş bütün masalları çoğunluğun da azın da, anladım.
Bir meyhane buldum, kuru yemişe, deli deli sevişmeye, nar çiçeklerine dadandım.

Ve çareyi saklanmış gizli ve paslı tellerinde buldum asılı ırmakların sazında. 
Seni sevmek küçük oğlan çocuklarını suça alıştırıyordu, sarılmaya, ayılmaya, suya. 
Ben yalnızım, anladım. 
Yattım kalktım, yattım, kalktım, seni birine anlattım bugün. 
Algımda bariz bir seçicilik hasıl olmuş, sen yürüyordun çimende. 
Yolunda hiçlik ve geçicilikle, kara, kap kara bir trende, 
Güzel çocuklar oynuyordu seninle büyütmek istediğimiz. 
Çektim birini kolundan tuttum. 
Sevdim, sevdiğim bir iki güzel şiiri okuttum. 
Sevindim, başım döndü, birkaç kaşık senden yuttum, 
Çocukluğumu çocukken uyuduğun beşiklerde uyuttum bugün.

Bir dereye baktım, bir arıyı soktum, bir kelebeğe aynalı bir selam çaktım.
Başka başka trenler geçerken önümden, durdum arkalarından baktım. 
Durdum, durdum, çıkarıp resmini cebimden içime sakladım.
Seni sevmeyi cümle aleme yasakladım bugün.
Sen dünyayla kavga ederken araya girip kalbimi sakatladım, 
Hayat kafa kola alıyordu seni, ben de tuttum onu sol gözünden patakladım.

Bir dereye baktım, derli toplu otlar yaktım, anladım, 
Ben kafayı sana taktım bugün. 
Sevmediğin o bir şeylerimi değiştirdim. 
Evren beni tükürmek istedi içinden, takılmadım, geçiştirdim. 
Onca güzel şeyi senin yüzündeki, 
Saydım, bir bir değer biçtim. 
Bir şişe şarap yetiştirmiş bana orman, dalından kopardım içtim.

İdeallerim vardı benim. 
Çamurdan bebeklerim. 
Vaktim çoktu o zamanlar; bekle dedin bekledim. 
Yıldızlar yutardı ellerimi varsa sesinde bir cefa. 
Bak ben seni seviyorum dedim sana içimden yedi defa. 
Seni değil, seni değil, seni değil seni.
Seni sevmek nereden baksan enginara, eve, valse, güzel kokulara alıştırdı beni. 
Anladım, tamam dedim sustum.

Ben bir dereye baktım bugün.
Tanrıyı tanımakla sana tutulmak arasındaki ince çizgide yürüdüm rüyamda. 
Yağmurun ve tutkunun edasında, sonsuz bir baharın sedasında,
Gizli, saklı, korkak, sessiz,

Seni birine anlattım bugün…

Can BONOMO

Denizi Öpen Kelebek Benimki



0 yorum

Şimdi ne zaman bir kelebek görsem, 

aklıma biraz sen geliyorsun. 
Yolda yürürken de gülümsersem yanlışlıkla 
bence senin yüzünden hep.
Özledim demeyi özlüyorum bazen.
Olur ya.
Senin sarılıp öptüğün denizlerde kum olmayı tane tane. 
Altından geçtiğin köprülerin şarkısı olmayı. 
Sana sarılırken yorulmayı bazen de. 
Zamanında orandan burandan öyle sevmişim ki
olaylar gelişmiş demek ki.
Olur ya. 
Şimdi ne zaman bir bulut bir insana çok benzese
aklıma biraz sen geliyorsun. 
Gökten yağıyorsun ya bazen de.
Tatlı, kibar, nazende. 
Ya diyorum. 
Olur bu. 
Sen şimdi beni bilinmez bir dumanın içine atsan yine kirli kirli.
Gözlerimi öpsen, 
en çok da saçlarımı. 
Olur ya. 
Aşık olurken sana tekrar tekrar 
burnum bile kanamasa.
Bakışmadan geçmese olmadık yerlerde bir saniyemiz. 
O bir saniyeler
bana bir sene, inanmazsın.
İstemesen de beni yalandan,
bana öyle bir sarıl ki uzaktan, 
bir hayvana benzetsinler gölgemizi.
Tavanları akan bir evde öğrenelim seninle el ele yüzmeyi yeniden. 
Ah ne kadar zalim yollar. 
Şimdi ne zaman biraz uzağa baksam,
aklıma biraz sen geliyorsun. 
Bir marş bulsak şimdi diyorum.
Ne zaman aşık olsak tekrardan anasona ve üzüme. 
Bir arş bulsak yükselecek, yükselecek, yüksek.
Tutku ne zaman vurursa çaresizliğimi yüzüme,
senin bedenin bir meyve çekirdeği
attığın o bahçelere. 
Şimdi ne zaman aşık olsam başka başkalarına
Senin bakışın bakış değildir artık,
ve benim kaçışım film misali yalı mutfağında gizli suikast.
Şimdi ne zaman bir kelebek görsem
aklıma sen geliyorsun uzaktan,
Geliyorsun ve giderken
korkuyorum kendimi kırmaktan. 
Olur ya. 
Sen beni öyle güzel sevdin ki 
hep sev.
Ben seni sevemedimse de sevmiştir bir yerlerim,

olur da canın acırsa beni terket.

Oldu da başka eller tuttu ellerin ama hala bulutlar peşindesin benzeyen insanlara.
Demek ki ben korkak büyüdüm,

Sevgilim beni affet…


Can BONOMO


0 yorum
''Yarı yolda bırakıp gidiyorsun beni.
Bu yükle yol yürünmez..''

Aşkın Kahvesi



0 yorum

Küçümsemiyorum, yanlış anlama.
Ama sadece ‘Annem Edebiyat Mezunu’ deme zevkini çocuklarımdan aldığın için bile milyonlarca küfür edebilirim sana. 
Bunun için özür diliyorum senden,
Ve özür diliyorum;
O çok sevdiğin oğlun büyüdüğünde karşına geçip
“ Baba, ardında bıraktığın birisi oldu mu? “ dediği vakit
Başını eğdirip, gözlerinden ılık ılık geçeceğim için.
‘ peki neden? ‘ sorusuna hiçbir zaman cevap vermeyeceğin,
Ve içerden yemeğe çağıran sesin bana ait olmasını; her duyduğunda biraz daha fazla isteyeceğin için de affet beni!

Ha unutmadan,
Dün, beraber izlediğimiz film vardı televizyon kanallarından birinde.
İzlemedim.
Çünkü 
Kahverengi gözlü kızın bile renklerinde yeşilimi aradın, biliyorum.
Eşine saygısızlık etmek istemedim, izlemedim.
Bak görüyorsun, ben aynıyım, bencil değilim…
Ama artık sen’cil de değilim.

Ya sen?
Sabah uyandığında ilk Günaydın’ı karşındakinden mi bekliyorsun hâlâ?
Dur bir saniye!
Yoksa gribi dünyanın en kötü hastalığı zannetmeye devam mı ediyorsun?
Ya da en kötüsü,
Bırakıp gittiğin ve buna rağmen acı çektiğin için de suçluyor musun beni?

Sen de hiç değişmemişsin, tebrik ederim.
Bir eş, bir yuva ve hep hayalini kurduğumuz iki evlat dışında!

Söylemiştim sana,
Ben burada, İstanbul’da hatırlamak istemeyeceğin kötü bir anı olarak kalıyorum, diye.
Evet, hâlâ aynı dairede, aynı yüzük elimde
Ve aynı isim yine dilimde.
Tanımlamalar değişti sadece.
Sevdiğimken, sevdiği oldun;
Çocuklarımın güven veren hayaliyken,
Çocuklarının kahramanı…

Başkasının elinden aldığın kahvenin hatırını mı yaşayacaksın kırk yıl boyu?

Sırf hayatını düzene sokmak için bozduğun düzenin ağırlığı altında ezilmeden
Devam edebiliyor musun hayata?
Bunu hiç zannetmiyorum biliyor musun?
Çünkü 7/8 yıl geçmiş hayatın sonunda kapılar sana açık değildi.
Zorladın; ya kilit bozuktu, ya anahtarın.
Muhtemelen anahtarın.
Ah etmedim, yemin ederim.
Sonuçta çıkacaktı bir şekilde,
Beni ağlatmaman gerektiğini benden daha iyi biliyordun.
Her neyse, 
Şimdi içeri geçmem lazım,
Kahve cezveyi aşalı çok oldu…

Neslihan Arviş

Sevgileri yarınlara bıraktınız...



0 yorum

"Kalbinizi dolduran duygular kalbinizde kaldı."
Yaşamak ve sevmek için hep bilinmeyen bir zamanı bekleriz. Önce diploma almalıyızdır. Sonra iş, güç sahibi olmalıyızdır. Sonra ev, araba ve tüm eşyaları almalıyızdır. Sonra çocukları evlendirmek ve günlük hırslara boğulan hayatlarımızı papatyalar gibi koparıp vazoda yaşatmaya çalışırız. Yaprakları solmuş ve suyu pis kokan o vazo, yaşamın gizli saklı hainliklerine yataklık eder. Artık birbirimize dokunmadan, ellemeden yemekle yatak odası arasında geçer gider en değerli zaman, hayatımız. Biz hiç ölmeyecekmiş gibi sonsuzluk duygusu içinde gaflet uykularında kana bulanırız.
 
Kan çiçekleri derleriz düşlerimizde, ölümlü hayatlarla örülü hayatlarımızın ölmüş sevdalarına ağıtlar yakarız düşlerimizde sessizce. Onları hep daha iyi bir zaman ve başka günlere bırakırız, yaşanacak ne varsa. Gizli bahçemizde açan çiçekleri tek tek yolup dökülen saçlarımızın yanına koyarız. Telaşla koşarken eve yetişip yemek yapmak için ya da iş toplantılarının tekdüze vurgusuna ayak uydururken verilecek taksitlerden daha önemli olmaz hiç sevgiyle dokunmak birine. Dokunmak, yaşamın en kutsal büyüsü kızıl akşam üstlerden koşarak gelen ve avucumuza yanar bir top gibi düşen. Dokunmak birine içten ve sevinerek bir çocuk gibi var olduğuna şükrederek. Dokunmak, insanın insanla zenginleşen biricik yaratık olduğunun en güzel kanıtı. Oysa dokunmadan geçip gideriz en yakınlarımızda salınan yalanın kıyısından, lağım akan kanallarda boğuluruz küçücük hırslarla bir gün bize hiç lazım olmayacak.
 
Vakit olmaz yaşamak için. Vakit kalmaz yaşamak için beni unutma çiçeklerinden taçlar yapmaya aşkın başına. Öpüp koklamadan bir tenin yumuşaklığını, incir çekirdeğini doldurmaz kavgalarda tükenir nefesler. Kutsal nefeslerimizi en çirkin sözcüklere harcarız da düşünmeden, sevda sözcüklerine yer kalmaz koskoca mekanlarda. Dünyayı dar ederiz de herkeslere nedense yalnız gecelerde gözyaşlarımız bizi affetmez. Kavgalarda ve ağız dalaşlarında tüketiriz sevgilerimizi de aşklara hiç ümit vaad edilmez çorak topraklarda.
 
Devedikenleri bile kururken bahçelerimizde baharın gelip geçtiğini görmeden kapanır gönül gözü. Gönül gözü kapalı olanın yiyeceği taş duvarlardır ev niyetine ve altın bilezikleridir sarılacak sevdalar yerine. Denizler uzak düşlerin maviliklerine saklanır da bir çocuk gibi, hiç selam etmez bize bilinmeyenin gizli sırlarından. Geniş zamanlar umarız bir gün sevgimizi söylemek için. Hiçbir gün gelmeyecek o günün hatırına harcarız hovardaca bir ömrü. Kanat çırpan aşklar bir kuş misali salınırken etrafımızda ya elimizde sıkıp öldürürüz onları ya da kaçırırız uzak ülkelere geri dönülmeyen. Aşk dokunmak ve sözden üretilen bir misk-u amberdir ki kokusu cihanı tutan. Sözlerden kolyeler takıp ak gerdanlara dokunuşun sarı güllerini dermek yaşamın hecelerini yan yana dizer. Yüreğinin surları yalçın kayalarla desteklenmiş insan nasıl ulaşsın sözcüklere? Bir kelebek misali yorulur kanatçıkları düşer yarı yolda boz toprak üstüne söz.
 
Gecelere düğümlenmiş tutkuların yaşama ipek bir yorgan gibi serildiği günlerin özlemi fırtınalara yataklık eder ancak. Bırak! Ruhun öldüğü anlaşılsın. Bırak! Zaman sana hizmet etsin bıkıp usanmadan. Savaşın acımasız rüzgarına emanet yaşamlar, emanet yaşamlar kadar hain, sevgisiz ilişkilerin saldırısına uğrayan insan, karanlık yandaşlarına çevirirken yüzünü, unutur gider yaşamın kutsallığına türkü yakan dilleri. Kader değildir sevgisiz yaşamak. Ölüler yüzerken etrafımızda nehirden su içmek zor gelebilir insana ama yine de kutsaldır Ganj. Zeytin yaprağının gümüş bakışında açılır kapılar aşka. İçimize ılık zeytinyağı gibi akar sevdalar ve Akdeniz’in ruhu çırpınır beyaz köpükleriyle yüreğimizde.
 
Eğer zaman varsa yaşanacak
Her akşam seninle
Yeşil bir zeytin tanesi
Bir parça mavi deniz
Alır beni
Seni düşündükçe
Gül dikiyorum ellerinin değdiği yere
 
Aşk dokunmaktır gül yaprağı tene, söz ise yarin attığı bir güldür taş niyetine.


Behçet Necatigil


0 yorum

Ancak bulunduğun yerde, 
Gündüzüm gündüzmüş, 
Yokluğum seni de üzmüş, 
Allah kısmet ederse 
Kalkıp geleceğim. 

Fazlası istenmez bence, 
Gözlerin olmalı sade 
Görüp göreceğim.


Behçet Necatigil

“Aynı dili konuşan iki kişi yok.”



0 yorum



“…ama insanın gerçek yeteneğini,tüm yaşamını,kanını,aklını,varoluşunu, verdiği iç dünyasının olgularının sizler için hiçbir değeri yok ki… bırakıyorsun insan onları kendisiyle birlikte gömsün.ama hayır,hiç değilse susarak hepsini yüzünüze haykırmak istiyorum.sizin düzeninizle, akıl anlayışınızla,namus anlayışınızla,başarı anlayışınızla hiç bağdaşan yanım yok.aranızda dolaşmak için giyiniyorum.hem de iyi giyiniyorum.iyi giyinene iyi yer verdiğiniz için.aranızda dolaşmak için çalışıyorum.istediğimi çalışmama izin vermediğiniz için.içgüdülerimi hiçbir işte uygulamama izin vermediğiniz için.hiçbir çaba harcamadan bunları yapabiliyorum,birşey yapıldı sanıyorsunuz. yaşamım boyunca içimi kemirttiniz.evlerinizle.okullarınızla.işyerlerinizle.özel ya da resmi kuruluşlarınızla içimi kemirttiniz.ölmek istedim,dirilttiniz. yazı yazmak istedim,aç kalırsın dediniz.aç kalmayı denedim,serum verdiniz.delirdim,kafama elektrik verdiniz.hiç aile olmıyacak insanla biraraya geldim,gene aile olduk.ben bütün bunların dışındayım.”




“…düzen ve güven kadar ürkütücü bir şey yoktur.Hiçbir şey,hiçbir korku…Aklını en acı olana,en derine,en sonsuza atmışsan korkma.Ne sessizlikten, ne dolunaydan,ne ölümlülükten,ne ölümsüzlükten,ne seslerden,ne gün doğuşundan,ne gün batışından.sakin ol.Öylece dur.Yaşamdan geç.Kentlerden geç.Sınırları aş.Gülüşlerden geç.Anlamsız konuşmaları dinle,galerileri gez,kahvelerde otur -artık hiçbir yerdesin.”


“Aşk onsuz yaşayamayacağını bilmek yine de bunu ona söyleyememektir.”


“Sordukları zaman, bana ne iş yaptığımı, evli olup olmadığımı, kocamın ne iş yaptığını, ana babamın ne olduklarını sordukları zaman, ne gibi koşullarda yaşadığımı, yanıtlarımı nasıl memnunlukla onayladıklarını yüzlerinde okuyorum ve hepsine haykırmak istiyorum. Onayladığınız yanıtlar yalnızca bir yüzey. Ne düzenli bir iş, ne iyi bir konut, ne sizin medeni durum dediğiniz durumsuzluk, ne de başarılı bir birey olmak ya da sayılmak benim gerçeğim değil. Bu kolay olgulara, siz bu düzeni böylesine saptadığınız için ben de eriştim. Hem de hiç bir çaba harcamadan. belki de hiç istediğim gibi çalışmadan. İstediğiniz düzeye erişmek o denli kolay ki… Ama insanın gerçek yeteneğini, tüm yaşamını, kanını, aklını, varoluşunu verdiği iç dünyasının olgularının sizler için hiç bir değeri yok ki. Bırakıyorsun insan onları kendisiyle birlikte gömsün. Ama hayır, hiç değilse susarak hepsini yüzünüze haykırmak istiyorum. Sizin düzeninizle, akıl anlayışınızla, namus anlayışınızla, başarı anlayışınızla bağdaşan hiç yönüm yok. Aranızda dolaşmak için giyiniyorum, hem de iyi giyiniyorum. İyi giyinene iyi değer verdiğiniz için. İçgüdülerimi hiç bir işte uygulamama izin vermediğiniz için. Hiç bir çaba harcamadan bunları yapabiliyorum, bir şey yapıldı sanıyorsunuz.”


(Yaşamın Ucuna Yolculuk)



“Ben,insan olma çabasının sürekli üstüne giden ben?Artık beni benden alsınlar.Atsınlar bir alanın sabah süpürülen,sabah boş şişeleri taşınan bir büyük çöp tenekesine.Ben de biraz onlardan olmak istiyorum.Duyguları ölçüleyen,sevgilerini sevmeyen,acılarını acımayan,yollarını yürümeyen,uykularını uyuyan,iştahlarını yiyen,sevişme isteklerini boşaltanlardan olmak istiyorum.Sevişme isteğinin sonunda tüm aşkları üstleyecek yorulmazlığı değil,yorgunluğu istiyorum bir insanın yürek atışlarında.Ama sessiz gecelerin sonu var mı sanıyorsun?”





“Yanımda bir canlının yatmasını neden bu kadar istediğimi şimdi daha iyi duyuyorum. Yaşamaya belki de her şeyin bittiği bir yerde başladım. Ya da kendi yaşamıma inanmıyorum. Kendi varoluşum yetmiyor bana. Yanımdaki bir tene değip, yürek atışlarını duyabildiğimde, yaşamın gücünü algılıyorum. “




(Kalanlar)


”Benim en büyük mutluluğum herşeyden kaçmak. Herşeyden. Tüm çocuklardan. Tüm acılardan. Tüm sevgilerden. Tüm orgazmlardan. Tüm gecelerden. Tüm günlerden. Her hilal aydan, her ülkeden. Ben her gece ölüyorum. Her sabah yeniden canlanıyorum. Her yirmidört saatlik zaman dilimi hem ölüm hem yaşam aynı zamanda…”

(Zaman Dışı Yaşam)




”Nihayet yağmur başladı. Bu sabah artık yağmuru neden bu kadar çok sevdiğimi anladım. Ağlayan bir yüreğe benzediği için. Onun acısı yüreğimi ağrıtıyor..”

(26.11.1981 Tezer Özlü, Kalanlar)





Tezer ÖZLÜ









Uzaktan gelir gibi sesin.



0 yorum
Tamamlayabildiğim ne kadar da az şey olduğunu anımsadım bu sabah uyandığımda.
Uyanışlar hep yarım.
Tamamlamaktan kaçıyorum mütemadiyen.
Eksilmiş zamanlar var elimde avucumda.
Bu sabah,bir yanım acı
bir yanım huzur.
Bir yanım aşk,
bir yanım öfke.
Bir yanım sen,
bir yanım nefret.
Her şey yarım bu sabah.


Yanımda söylüyormuşçasına dinlediğim bir kadın Birsen Tezer..
Yine yanımda fısıldıyor sanki huzuru anımsatan cümlelerini..
Bütün dünya susuyor bir an.
Sadece ''o'' şarkı.
Ve ben sadece dinliyorum.




Her şey yarım kaldı yine 
Ne tuhaf..
Aşk yarım nefret yarım hayat yarım
Bir yanım kaçar gibi kovalar bir yanım
Ne kaldı geriye temiz ve saf
Biraz senin yarım biraz benim yarım
Bir tek ben bilirim seni sevdiğimi
Bir de sen bilirsin biraz

Kalabalık kuytularda boğulur çığlıklarım
Kuru bir teselli bulurum ben kendi halime
Vazgeçilmez tutkularda kaybolur yaşadıklarım
Dağılıp giden bir sis halinde

Uzaktan gelir gibi sesin
Sanki hep başka bir alemdesin
Her şeyde biraz seni bulurum
Nerde olsam aklımdasın biraz
Kimse bilmez,kimse duymaz
Bir tek ben bilirim seni sevdiğimi
Bir de sen bilirsin biraz

Kalabalık kuytularda boğulur çığlıklarım
Kuru bir teselli bulurum ben kendi halime
Vazgeçilmez tutkularda kaybolur yaşadıklarım
Dağılıp giden bir sis halinde


Sevgili Birsen Tezer,
iyi ki sesin bizimle..
:)


newer post older post