''Döktüğüm yaşları bağışlıyorum. Acıları ve aldatmaları bağışlıyorum. İhanetleri ve yalanları bağışlıyorum. İftiraları ve ahlâksızları bağışlıyorum. Nefreti ve zulmü bağışlıyorum.Yüreğimi yakan darbeleri bağışlıyorum. Yıkılan hayalleri bağışlıyorum.Ölen umutları bağışlıyorum. Sevgisizliği ve kıskançlığı bağışlıyorum.Umursamazlığı ve kötü zihniyeti bağışlıyorum.Haklılık uğruna haksızlık edenleri bağışlıyorum.Öfkeyi ve şiddeti bağışlıyorum. İhmalkârlığı ve unutkanlığı bağışlıyorum.Bütün kötülükleriyle dünyayı bağışlıyorum.''(alıntıdır.)


0 yorum

1. (T)anışıklı Dövüş 
Bu hikaye nasıl başladı? Ufak bir soruydu belki… Belki de bir şımarıklık parçası… Tahmin etmediğim bir zamanda gelen; çekingen-küstahlığıma meydan okuyan bir cevap… Sonra sürükleniş- benim açımdan tabi… Ayların yazmayan ellerimin buzlarını eritişi, eriyen buzlardan akan suların sel olup çağıldaması… Sonra tesadüfler… “Benim gibi…”ler… Ve şimdi… Korku! 

Yine de… Yeniden tanıştığımıza memnun oldum… 

2. Serzeniş (Kime?) 
Susmalarda hep daha bir korktum. “Yanlış mı yaptım?” diye bir sormadır geldi… Başka bir hayatının olduğunu unutuverdim. Sanki sen de yaşamalıymışsın gibi… Sanki elimi uzattığımda orada olmalıymışsın gibi gelmişti… Senin sen olduğunu unutarak, sana haksızlık yaptığım için kusura bakma… 
Düşündüğüm anda, düşündüklerim sana ulaşmalı ve seninkiler de bana –sen istersen-. Ama anladım… Sonsuza kadar konuşabilirim… Belki de yeniden “susmalıyız…” 

3. İç Çekiş 
Sen sustukça kendime dönüyorum… Belki de gene yanlış yapıyorum seninle bu kadar çok şeyi paylaşarak… Belki de sen de herkes gibi “normal” olacaksın, ben bu dünyadaki en “anormal”ken… 
Kendimi mi abartıyorum, seni mi? Yoksa kendi gözlerimle baktığım her şey daha bir büyük mü görünüyor? Peki… Yanında bir çift göz varsa ödünç verebilir misin? Benimkiler bozulmuş da… 
Biliyor(mu)sun, anlatacak o kadar çok şey var ki… 
Daha önce neredeydin(m) ki!...

4. Kayboluş 
Artık yazmayacağım! Artık sana yazmayacağım!! 

Çünkü yazdıkça ve sen sustukça daha bir yapışkan hissediyorum kendimi. Geçen gün bu sehrin havasında asılı kalan katrandan bir farkım yok gibi… Sadece bunun yalan olduğunu bilmek istiyorum. Sadece karşıma geçip –ya da sayfana- “Sakin ol! Paranoya yapmalarınla beni de bunaltıyorsun! Sorun yok! Sıkılmadım, bozulmadı hiçbirşey! “ demeni istiyorum. 

Kendime senin ne olduğunu soruyorum. Bir abi, arkadaş… Sırdaş belki… (ama sen daha sırlarımı okumadın ki! 10 bin milyon yıl önceydi, yazdıklarım) 
Bilmiyorum işte! Bilmeyi de istemiyorum doğrusu… Kimsen öyle kal! Ne bir adım öne, ne bir adım arkaya… Ben beni dinleyecek biri olmandan ötürü çok mutluyum. Bir süre bozmayalım… 
Aslında neyi fark ettim biliyor musun? 
Ben aslında “bana” yazıyorum. 
Yani… 
Sen aslında bensin!

5. Öze Dönüş 
Gene yalnızım kendimle… Yeni bir yüz umuduyla çıktığım yoldan koluma kendimi takarak dönüyorum. Mutlak yalnızlık değil belki, ama ona yakın… 
Karşıma her çıkana kendi maskemi takıyorum, konuşmak kolay olsun, anlamasa da ben anladığını varsayarak yaşayayım diye… Sonra maske kendiliğinden çıkıveriyor ve ben gene maskemi koluma takıp yürümeye başlıyorum… 

Ama her geçen gün, ya herkes daha çok bana benziyor, ya da ben daha çok “hayat” oluyorum!

Amaltea

0 yorum:

Yorum Gönder

newer post older post